Thursday, March 29, 2007

Shakespeare'den Ruha Dokunan Düşünceler

Bir kitap doğdu…

Elimin kalemi kavramayı öğrendiği günden bu yana bir tutku yazmak benim için; keza okumak da gözlerimin işlevini anladığım günden beri bir tutku. Edebiyat ise tutkularıma dokunmama vesile olan bir zemin oldu.

Yazmak, yazmak, yazmak… Yazdıkça, bir önce yazılandan uzaklaşmak, yeni ve daha iyi olana varmak… Denemek, sıkılmak, bırakmak… Geri dönmek, yılmamayı, bazen kendinle, bazen kaleminle savaşmayı öğrenmek… Ve nihayetinde, yine yazmak, yeniden yazmak… Yaptığım buydu şimdiye dek.

Elinizdeki kitap bahsettiğim bütün okumaların, yazmaların ürünü.Projeyi hayata geçirebilmek için atılan adımlar…Hiçbir hazırlığa benzemeyen hazırlanmalar başladı. Bir süreç bu; yorucu ama bir o kadar da keyifli bir süreç. Bir kitaba hazırlanmak, bir kitabı oluşturmak…

Öncelikle nerede olduğumu tespit etmeliydim. Genç bir kalemin, çağının ve kendisinden sonraki tüm zamanların en büyük oyun yazarına nereden baktığı, ne gördüğü idi temel hareket noktam; lise yıllarında Shakespeare ile tanışan, oyunlarını okuyan, eserlerinde rol alan, diliyle yoğrulan bir yazarın gördüklerini aktarmaktı.

Onlarca eser arasından seçimler yaparak William Shakespeare’in on üç tiyatro oyunu ve soneleriyle yola çıktım. Üç aya yakın süren çalışmalar esnasında yazar üzerine yazılan kitapları, görüşleri, eleştirileri de okumayı ihmal etmedim.

Nihayetinde Shakespeare’in oyunlarında ve sonelerinde yarattığı karakterlerin dünyalarından, dillerinden ve tabi ki usta yazarın kendi dünyasından gelen insan kokan, hayatı ucundan kıyısından yakalayan ve ruhlara dokunan fikirleri, sözleri derlemeye çalıştım.

Günümüz insanının sıkıştırılmış, hatta olmayan sosyal hayatına bir yerlerden sızabilmeyi hedefledim. Tiyatro izlemeye vakti ya da gönlü olmayanlara, tiyatro metinleri okumaktan keyif almayanlara, sürekli zamansızlıktan yakınıp kitap okuyamayanlara; künyesinde kırkı aşkın eser bulunan bir yazarı, şairi anlatmak ve bunu genç bir gözle, dille aktarmak amacım oldu. Ayrıca her edebi sohbette adı mutlaka geçen Shakespeare’e dair bilmediğimiz, gözümüzden kaçan neler vardı, kim bilir… Biraz da onlara değinip yazarın iç dünyasını gözler önüne sermeye çalıştım. Gerçi zor oldu Shakespeare’in dünyasına girebilmek. Yarattığı yüzlerce karakterden biri oldu bazen, bazen hiçbiri. O nedenle sonelerinde daha kendisiydi yazar, dünyasına alıyordu okuyucuyu.

Ve sonuna yaklaştım günden güne. Omuzlarımda hissettiğim sorumluluk gün geçtikçe daha da yükleniyordu bedenime. Ama zevk alıyordum her şeyden önce; Shakespeare’i anlatmaktan, düşüncelerimi paylaşmaktan.

İçeride onunla birlikte onlarca hayat var, onlarca duygu, söz…
İçeride insan, değişip geliştiğini sandığımız ama yüzyıllardır aynı kalan dünya var.

Işık girmeye başladı yavaş yavaş, aralık kapıdan.

Mevlânâ'dan Ruha Dokunan Düşünceler

Söz aydınlanırken…

Yazmak tutkusunun bir diğer durağında kalem, bir diğer yazma sevdasında. Gönlümü tatlandıran, içime tatmadığım ballar akıtıp beni yükselten, her dizede içime huzur salıp beni dingin uykulara yatıran ya da aksine sorgulamalara sürükleyen o…

Dünyanın şiirinin ardındaki destandı onun gördüğü, söylediği. İnsanın içindeki insana ulaşmaktı gayesi. Aşka giden, aşkla bezeli yolda, karşısına çıkan yolculara da anlattı aşkının büyüsünü, yüceliğini, hakikatini…

Mevlana…
İsmi kıtaları aşan bir derya o.

Varlık, oluş, dünya, insan ve daha nice konular hakkında insan olma duyarlılığı ve bilinciyle ile bir felsefe oluşturmuş bir şair, düşünür, mutasavvıf.

Mevlana’dan “ruha dokunan düşünceler” derlemek, içsel bir yolculuğa çıkıp kendimi keşfetme süreciydi benim için. İnsan, varlık, evren kesitleri üzerinde bir bilimsel araştırmaydı adeta bu çalışma. Çünkü her okuduğum cümle benim gözümde hayat buluyor, içimi dolduruyordu.

Oturmayan taşlarımı yerine yerleştiriyor, gönlümün belki de hiç görmediği dünyalara kapılarını açıyordu, bir bir…

Mesnevi’yi okurken, kendimi benden önce hayatı tadan âlimlerin yanı başında buldum. Kimi zaman onlarla aynı sofrada oturup tasavvufu konuştum, düşündüm, sustum.Aşk’ın özünü yaktım içimde, tutuşturdum Rubailerini okurken; aşk oldum.İtiraf etmek gerekirse, kalemim vasıfsız kaldı bazen onun karşısında. Uzunca süre küstü kalem bana. Böyle olunca da okudum onu sadece, saatlerce, günlerce…

Kendime dönüp de kalemi elime aldığımdaysa ele geçirmişti beni o dil, o ahenk, aşk…
Eserlerine, onun aşkına âşık olup çıktım sonunda!

Mevlana’dan Ruha Dokunan Düşünceler, büyük düşünürün her sözcüğü insan izi eserlerinden derlendi. Zaman zaman aklımı başımdan alan, kimi zaman da gözlerimi açan o eserlerden…

Genç bir bakış açısı ve o genç zihnin Mevlana algılayışı ile, coşkulanmanıza olanak verip sizi göklerde bir sefere çıkaracak, diğer âlemler üzerine düşünürken anahtar olacak bir çalışma oldu elinizdeki kitap.

Kalem yazmaya devam ederken mürekkebin sayfaya bıraktığı izin, aslında benim aynadaki görüntümden hiçbir farkı olmadığını fark ettim. Ama o iz öyle bir iz ki, hem bendendi, hem de benim “inandığım”dan. Zaten kalemin elimdeki raksı da ondandı, mürekkebin sözü de…İnsanın öncesi, şimdi’si ve sonrasının seyrine hazırsa yürekle göz, sayfalar söylemeye başladı bile aydınlanan bir söz…

“Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…”